9 Ekim 2011 Pazar

Küçük Çocuğun Anlattığı







Rüya içinde rüya. İlk kez değil rüyama girişin. O yüzden artık hazırlıklıyım. Benimle konuşmamana, beni suçlamana ve benden kaçmana alıştım rüyalarda. Bu sefer de öyle oldu. Beni görür görmez boynunu kırarcasına kafanı çevirdin. Hazırlıklı olmama rağmen yine hem çok heyecanlandım hem de kendimi kötü hissettim.  Çok mu üzdüm seni? Hiç affedilmeyecek miyim? Hayır, buna inanmıyorum. Benimle konuşmamak için haklı nedenlerin vardır elbet. Neyse kafanı çevirdin ve yürümeye devam ettin. Ben arkandan bakarken sana, sırtında kırmızılıklar fark ettim. Dikkatli baktığımda ise derin çizikler gördüm, ateşli bir aşığın izi olmayacak kadar vahşiydiler. Yüzünde acıdan iz yoktu ama. Kimin bıraktığı izler onlar, senin mi yoksa?

 Senin peşinden değil ama senin gittiğin yere doğru yürüdüm. Sonra durdurdular beni. Çok tatlı bir çift, pusetteki bebeklerinin benimle konuşmak istediğini söyledi. Rüyada ne kadar şaşırılırsa o kadar şaşırdım. Küçücük çocuk benimle konuşmaya başladı. Adını söyledi, yaşını söyledi. Ben de ona sorular sorarken sen geldin, durdun. Bizi izliyordun. Gözlerim sana takılıyordu farkına varmadan. Sonra biz çocukla sohbeti koyulaştırdıkça sen de başladın insanlara bir şeyler anlatmaya. Sessiz kalmaya dayanamadın, yakaladığına anlatıyordun, kafasını çeviren olursa hemen bir başkasını buluyordun. Ben seni dinlemeye çalışıyordum ancak çocuk beni o kadar meşgul ediyordu ki ne anlattığını takip edemiyordum. İyi bir dinleyici olduğum için seni anlayamamak rahatsızlık vermeye başladı. Ancak çocuğu da bırakamadım.

 Sonra sıkılıp gittin sen. Çocukla konuşmam bitince, içimden bir ses peşinden gitmemi söyledi. Bir süre kararsız kaldım. Sonra bazı insanların yaptığı gibi bir işe girişmeden önce bir sigara yaktım. Ve arkandan koşmaya başladım.

Kalabalıklar içinde karşına dikilince, şaşırmadın ve bana gülümsedin. Bir rüyada ne kadar şaşırılırsa ondan daha fazla şaşırdım. Yıllardır bana bakıp gülümsediğini görmemiştim, neredeyse unutmuşum. Ne kadar bulaşıcıymış senin o sıcak gülümsemen. Sonra çapkınca “Şu demin anlattığın tarifi bir daha alabilir miyim?” dedim. Gülümsedin. Söylememiştim değil mi demin insanlara bir yemek tarifi anlatmak için çırpındığını. Garip geliyor ama aslında değil. Belki sen bilmiyorsun ama ben şimdi çok güzel yemekler yapıyorum. Bir yemek tarifinden daha masum bir bahane olamaz zaten.

 Tam karşıma geçip sağ elini sol omzuma sol elini sağ omzuma koydun. Gözlerimin içine bakarak “tatlı adamsın vesselam” dedin. Görmeyeli boyun bir karış daha uzamış. Kafamı kaldırıp, “artık birbirimizi gördüğümüz zaman selam verelim. Ben seni merak ediyorum ara sıra nasıl olduğunu öğreneyim” dedim.

Sonrası işte orası biraz uzadı, di’li geçmiş zamandan şimdiki zamana. Kafanı sallıyorsun sağ elini sol omzuma atıyorsun, iki eski dost, hayatın katı gerçekleriyle tanışmaya başlamadan hemen önceki iki dost gibi, yürüyoruz. Ne ben sana sırtındaki çizikleri soruyorum, ne sen benim göbeğimden bahsediyorsun.

Rüya içinde rüya gerçeğe yaklaşmaktır
                                                   Sigmund Freud

Hiç yorum yok: