1 Kasım 2010 Pazartesi

İçki İle İlgili Kompozisyon



Orta ikiden intihar ederek ayrılanların sınıfından Ece Ayhan gelip bana, Yeşilay kolu için gençler arasında bir kompozisyon yarışması yapılacak dedi. Konu içkiymiş. Ben de içki ile ilgili, Yeşilay kolu için, bir kompozisyon yazdım. Serim, düğüm, çözüm var gibi. Bir de başlık bulsam. Genelde onu en son atarım.

“İçime bakan uçurumlar gördüm.
 Ruhum saydam, ipek parmaklıklar ördüm”

Küfelik sarhoşken sokak köpeklerine sarıldım. Onlara da küfür ettim herkese ettiğim gibi. Boş bira şişelerini kırdım. Dolularını kırsaymışım dedi birisi. Hırladım ona. Gidere gider. Olmayan insanlarla İngilizce, Fransızca konuştum ve İspanyolca güldüm. Ja Ja Ja… Ismarladığım biraların parasını isteyen barmene, elimi cebime attıktan sonra nah çıkarıp koldan şaklatarak al sana altı lira dedim. Bir düzine iri güvenlik eşliğinde barın arkasından dışarı çıkarıldım. Sanki normalde yakalayamadığım anları arıyordum. Hep yapmak istediğim ama yersiz bulduğum ne varsa yapıyordum. Esnemiştim sanki. Evet, tamam da bunlar hesapta yoktu. Evde oturuyordum ben.
Boğma rakının hiç mi suçu yok, kuru etin yardım ve yataklığı ile?

Ben Dario Moreno muyum her akşam votka, rakı ve şarap içip kendimi bozmayacağım?

Tanju Okan mıyım bir daha meyhaneden çıkmayacağım?

Tanju Okan, “Koy Koy Koy” şarkısında manifestosunu verir aslında: “Değişmez sorumuz, nedir ki sonumuz? Toprak değil mi erkeni geci? Aldırma sen doldur be meyhaneci..

Meyhaneci muhatap alınarak söylenen aforizmalar içen insanlar üzerinde güçlü bir etki bırakıyorlar. Örnek vermek gerekirse: “ Elveda meyhaneci, artık kalamıyorum. Bir başkayım bu akşam sarhoş olamıyorum” Kafam başka yerde demek istiyor herhalde.

Tanju Okan’a dönüp bağlamadan başka çok değerli bir örnek var. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinden bestelenmiş “İspanyol Meyhanesi” (Babamın sorusu ise şu oldu: Bu Türkiye’de bir İspanyol meyhanesi mi yoksa İspanya’da herhangi bir meyhane mi?)
 Sözleri bana Jacques Brel’i hatırlatıyor. Güçlü, etkili…

Yeter! yeter!
Öleceksek ölelim.
Hadi vur kendini şaraba,
Kedere ve aşka vur.
Daha içelim, daha içelim
İspanyol meyhanesinde bir gece
Seninle başbaşayız
Üstelik sarhoşuz adamakıllı.
Daha içelim, daha içelim..
Hey garson!
Bütün hesaplar benden bu gece sen de iç.
Kapat kapıları;
Ah ölelim artık;
Bitsin bu delicesine koşu.

Şarkı kendini hayal ettiriyor. Bir kadın şarkı söylüyor loş ışıkta, hayli geçkin, hayli çirkin. Umutsuz olsalar da eğlenmeye, unutmaya gelenlerin meyhanesi, İspanyol meyhanesi. Hem orospu hem prenses çığlık çığlığa şarkı söylüyor. Biri kalkıyor ayağa kadehini kaldırıyor. Daha içelim hey! Aşka gelen duygusal insanlar çarptırıyorlar kadehlerini. Kimisi birbirinin gözüne bakıyor içerken, kimisi masaya vuruyor kadehi, kimisi bir iki damla yere döküyor içmeden, kimisi fondip yapıyor kadehini. Sonra kadeh kaldıran adam garsona bağırıyor: “Bu akşam hesaplar benden. Hadi sen de iç!”
Ölümüne içmeye, büyük unutuşa bir çağrı bu. Şarkı devam ediyor. Çığlık çığlığa.” Garson kapat kapıları, yabancı gelmesin. Bizim burada öldüğümüzü kimse bilmesin!”

Daha içmek. Çok içmek.
Jacques Brel’in Amsterdam’ı liman kenti gibi hayal ettiği şarkısı “Amsterdam”ın (Amsterdam liman kenti değildir, hiç olmamıştır. Liman kenti Rotterdamdır)  sözleri ne kadar benziyor  İspanyol meyhanesinin mottosuna: 
Dans le port d`Amsterdam 
Y a des marins qui boivent 
Et qui boivent et reboivent 
Et qui reboivent encore 
Ils boivent à la santé 
Des putains d`Amsterdam 
De Hambourg ou d`ailleurs 
Enfin ils boivent aux dames

Kabaca çevirerek anlatırsak, Jacques Brel bu şarkısında Amsterdam’daki denizcileri anlatır. Gürültücü, ayyaş, kaba denizcileri betimler ver der ki : “ İçtiler. Tekrar içtiler. Sonra bir daha içtiler. Amsterdam orospularının şerefine içtiler. Hamburg orospularının…Diğerlerinin…Sonra kadınlara içtiler, sadakatsiz kadınlara…(Orospuların hüznünü çok güzel anlatır Jacques Brel, Attila İlhan, Manu Chao)
Ve çokça dram çokça bira var şarkısında. Ancak denizciler rom içerler.

Çok içmek, daha çok içmek konusundan geldik buralara. Ben gezmeyi çok severim. Ama yalnız bedenle gezilmez ki!

Tanju Okan’a dönerek bitireceğimi söylemiştim ama daha bitirmeyeceğim için Dario Moreno’ya geçiyorum. Geçtim.

Dario Moreno – “Sarhoş” Şarkının adı hazırlıyor bizi hikayeye.

sarhoşum ah
düşünmekten
öldüm ben ah
hep sevmekten

her akşam votka rakı ve şarap
içtikçe delirir insan olur harap
kurtar beni bundan ne olursun yarap
bitsin artık bu korkunç serap serap!

Umutsuz bir aşk öyküsü tekrar çıkıyor karşımıza. Bütün bu şarkılardaki hüznün ardında varoluşsal bir sorun değil aşk acısı var. Hoş değil mi? Herkes romantik olmak ister biraz. Ancak bu kadar da içilir mi diye sormadan edemiyor insan. Her akşam votka, rakı ve şarap…

Bu şarkıların (Koy Koy Koy, İspanyol Meyhanesi, Amsterdam, Sarhoş) ortak özellikleri yavaş başlayıp sona doğru çok yüksek bir tempoya ulaşmaları. Alkolün arttığı miktarda hız artıyor, cesaret artıyor.
Hepsi de üzerinde düşündüren, karakterler barındıran, hikayeler anlatan şarkılar.

Tanju Okan’ın manifestosuna dönecek olursak “Çok ülkeler gördüm. Çok diyarlar gezdim. Öğrendim âlemin sırrı nedir. Dünyanın merkezi bu meyhanedir!”
Bunun gibi aforizmalar sonrasında söyleyenin sözlerine eklemesi gereken güzel bir deyiş var.

“Do i  make myself clear?”

Kendimi yeterince açık ifade ettim mi?

Hiç yorum yok: